31 Aralık 2007 Pazartesi

UMUT:)))

"Eskisi olmayanın yenisi olmaz." der annem hep.
Şimdi dönüp bakıyorum da arkama benim de eskittiğim birsürü şey var. Eski eşyalar, eski kıyafetler, eski kitaplar, eski okullar, eski dostlar, eski alışkanlıklar, eski vazgeçilmezler, eskiyen zamanlar...Önüne eski sıfatını ekleyebileceğim birsürü şey var. Hatta yüzüm bile yavaş yavaş eskiyor.

Şimdi tam da şu dakikalarda koskoca bir yılı daha eskitmiş bulunmaktayım:) Yani bunu eskittiğim için yepyeni bir 365günüm olacak.

Herşeyi nasılda farkında olmadan yavaş yavaş eskitiyoruz. Büyümek ve olgunlaşmak belki de yaş almakla değil de bu eskittiklerimizle ölçülebilecek bir durum.

Düşünceler eskiyebililiyor zamanla. Kendimizden bahsederken bile zaman zaman "eski ben" diyoruz. Demekki kendimizi bile eskitiyoruz.

Ama şu kısa sayılabilecek ömrümde öğrendim ki bir umutları eskimiyor insanın. Her geceye umut ederek dua ile yatmak ve her sabaha içindeki umutla uyanmak. Sanırım insanı hayata bağlayan şey bu. Hep bişeylerin düzelmesini, mutlu olmayı, hayatını düzene sokmayı, bütün dertlerinin biteceğini umut ederek yaşamak... Ve umutlarının gerçekleşeceği günü beklemek. İşte insana huzur veren şey.
Yeni bir yılı daha karşılama gücü...





23 Aralık 2007 Pazar

sobe!

Bunun bir blog geleneği olduğunu daha önce öğrenmiştim. Bir kez daha sobelenmişim yeni haberim oldu. Malum bayramda pek ilgilenemedim sayfamla, bu seferde sevgili ev arkadaşım sunshinecim sobelemiş beni. Zinciri bozmayalım bir halka da biz ekleyelim:)))

Ben küçükken; (Keşke hiç büyümeseydim:( ) dedemin şapkasını şekilden şekle sokan, anneannemin saçını orakla kesen, akşama kadar sokakta oğlan çocuklarıyla oynayan, bazen bağda bahçede, bazen şehirde haşarılık eden, dertsiz tasasız, anasının minik bebeği (bu annemin lafı) bir yavruydum. Hep büyümek isterdim ama nerden bilirdim ki dünyanın bu kadar acımasız, insanların nankör, kadir kıymet bilmez olduklarını.

İlk kopyamı; ne zaman çektim hatırlamıyorum bile. ama bu konuda hep beceriksiz olmuşumdur. Her girişimimde mutlaka yakalanırdım hocaya ama severlerdi de beni, şirinliğimden yırttım sanırım:)))

Aslında ben; ???

En saçma huyum; Her gece yattıktan yaklaşık yarım saat sonra geri kalkıp 10dk sonra tekrar yatmam.

Cep telefonum; vazgeçilmezim, aynadan daha sık baktığım tek şey.

Aşk dediğin; yemeye bir türlü doymadığın kocaman bir kazıktan ibaret...

En sevdiğim blog; sevdiklerim, okuduklarım ekli zaten. Ama kayhanın bloğunu okumak ayrı bir keyif. Tabi ki bir de sunshineciğim var:)))

Şimdi sobeleme sırası ben de;
Kayhanoviç
Linka
nüzhet

14 Aralık 2007 Cuma

Memleket isterim

"Memleket isterim" demiş şair ve ben
8 Ağustos 2007 Çarşamba günü bir post yazmışım köyüme gidemiyorum diye.
İşte oldu bu akşam gidiyorum Giresuna.
Sanırım biraz da heyecan yaptım.
Hani bayram sabahları erken kalkılır, evin babası namazdan dönene kadar kahvaltı hazırlanır ve o geldikten sonra bayramlaşılır ya, bu geleneği hiç yaşayamadım. Biz hep bayram sabahları sadece annemin elini öperdik. Ama bu sefer elini öpemesem de babamın olduğu yerde geçireceğim bayramımı. Her bayram sabahına tek taraflı bile olsa ilk babamla bayramlaşarak uyanırdım ben, sanırım bu sefer daha farklı olacak.
Yine tek taraflı olacak bayramlaşma, yine elini öpemeyeceğim belki ama bu bayram daha yakın olacağım babama, onun ayak bastığı, onun yaşadığı yerlerde, onun evinde belki de onun yanında... Bilmiyiorum ama değişik bir hepecan var içimde.
Belki de bu aralar ihtiyacım olan huzuru bu şekilde bulacağım...
Bir hafta yokum ben, sağlıklı , mutlu, huzurlu ve sevdiklerinizin yanında bir bayram geçirmeniz dileğiyle, şimdiden herkese iyi bayramlar:)))

6 Aralık 2007 Perşembe

YEDİĞİM KAZIKLARDAN BİR ÇİT OLUŞTURACAĞIM KENDİ ETRAFIMA
SONUNCUSUNDAN DA (YANİ EN BÜYÜK OLANINDAN) KAPI YAPACAĞIM
KİMSELER YAKLAŞAMASIN KİMSELER KIRIP DÖKEMESİN DİYE ARTIK

Söz bitti

Böyle bir an mı söz bitti dedikleri zaman?
İlk defa parmaklarıma dar klavyem, harfler yetmiyor
Boğazım düğüm düğüm ama çıkmıyor kelimeler dudaklarımdan
İçim ezik
İçin için ağlıyorum bu sefer, insanları yormamak için mi yoksa gözümde yaş mı kalmadı bilmiyorum ama gözyaşlarım sel oluşturdu içimde gittikçe büyüyen
Küçüldüm sanki
Ayaklarım taşımıyor ufacık bedenimi
Rabbim istemeyince can bile veremiyor insan
Ama ruhum öldü
Artık ne dudaklarımdan dökülen sözler benim
Ne parmaklarımın yazdığı kelimeler
Yattığım yatak, ayaklarımın gittiği yerler, gözlerimin baktığı insanlar, yediğim lokma, içtiğim su
Hepsi kocaman bir yalan ve hepsi o kadar uzakki bana.
Sanki sonbahar benim mevsimim
Bütün yapraklarını dökmüş ufacık bir fidan gibiyim
Dallarıma yağan kar o kadar ağır ki belim büküldü
Ha kırıldı dallarım ha kırılacak
Rabbim hiçbir kuluna taşıyamayacağından ağır yük vermezmiş ya
Baharı bekliyorum şimdi
Biliyorum
Bir rüzgar esecek bir zaman sonra
Temizleyecek karları dallarımdan
Sonra güneş çıkacak
Damla damla içime dolacak sıcaklığı, ıslaklığımı kurutacak
Ve yine
Ve yeniden yaprak, çiçek açacak dallarım
Başım önümden kalkacak
Dallarım toprağa başım yine göğe uzanacak
Ruhum yeniden hayat bulacak
Bir damla suyla yeşerecek kuru otlar gibi olan bedenim
Ve ben bir kez daha şükredeceğim
Ve ben yine sınandığıma inanacağım
Biliyorum bir gün yine bahar olacak
Sabrediyorum
Bekliyorum
Edacım içinden geçenleri yaz rahatlarsın dedi, uzunca bir aradan sonra yine oturdum bilgisayarın başına. Ama bu sefer herşey yarım sanki, bu sefer kelimeler de yetmiyor içimi anlatmaya, ruhsuzlaştım bu sefer. Ama dedim ya elbet bir gün bahar gelecek. Bana düşen sadece beklemek...

18 Ekim 2007 Perşembe

bayram gelmiş neyime???

sevgili blog, seni uzun süredir ihmal ettim biliyorum, hatta görünen o ki uzunca bir süre daha ihmal edeceğim...
Bu ara yazmak da gelmiyor içimden. Bayram dedik, mübarek gün, kalktık evimize gittik bayram da yalan oldu ne yazık. İsyan değil bu ama bilmiyorum, bu ara ya ben çok tahammülsüzüm ya da bütün hayat inanılmaz bir acımasızlıkla benim üstüme geliyor. Bu ara yaşadıklarım ve yaşanmasına şahit olduklarım bana o kadar yabancı, o kadar ağır ki nasıl atlatılır, nasıl geçer bilmiyorum. Bildiğim tek şey var o da içimin yandığı.
Neyse belki bi ara yazarım tekrar, ama uzun bir süre sonra sanırım. Belki de kendemden kaçıyorum bilmiyorum???

27 Eylül 2007 Perşembe

depresyondayım

Ne söylesem boş biliyorum.
Evet bazen emek veririz sevgimize, sevdiklerimize
Haketmezler belki,
Yanımızda olmalarını istediğimizde de yoklardır.
Hata yapanın biz olmamız
Ya da karşı taraf olması hiçbişeyi değiştirmez.
Acı bizimdir ve yaşamak gibi de bir zorunluluğumuz vardır.
Unut derler,
Unutursun derler...
Ama ben unutmayacağım
Çünkü güzel günlerin değerini ancak acı yaşayarak öğrenir insan.
Ve evet
sevgimi olduğu gibi
Acısını da dibine kadar yaşayacağım.
Eğer böylesi sevebildiysem
Ve eğer bu sevgiyi sığdırabilecek kadar büyük ve temiz bir yüreğim varsa,
Bu yürek yarını da kucaklayacaktır...
Yarını kucaklayabilecek o kocaman yüreklerden birine sahip olan sana huzur dolu uykular.
Her gece sabahı karşılamaya mecburdur unutma.
Biz istesek de, istemesek de... (27.09.2007/ 01.22)

(Alıntı; çok sevdiğim bi arkadaşım)
Canım arkadaşım, belki de sen haklısın??? Kimbilir, belki de boşunadır bu haller, tek zarar gören benimdir belki de. Ah bir söz dinletebilsem yüreğime;(((

sobelenmişim

evet ilk defa oluyo
aşkar beyefendi beni sobelemiş
iyi de yapmış
bu oyunu hala tam olarak anlamış değilim
bi deneyelim bakalım


...onları uzun vadeli hafıza bölümüne kaydediyordu; altı ay sonra bu kouşmalarını harfi harfine tekrarlayabilirdi.
Irvın D. YALOM, Nietzsche Ağladığında
itiraf ediyorum bu ara kitap okumuyodum ev arkadaşımdan yardım aldım;)))

Sanırım şimdi sobeleme sırası bana geldi ve kurbanlarımı seçiyorum
Sunshine ilk kurbanım
ikincisi de Linka
hadi kızlar benimle uğraşmaya devam...

21 Eylül 2007 Cuma

nereye gidiyoruz

Bu akşam bi değişiklik yapalım deyip, iftar için kızılaya gittik.
Keşke gitmeseydim;(((
Biz keyfimiz yerinde gittik oturduk, yemeğimizi yedik. Çok şükür karnımızı doyurduk, hadi biraz da dolanalım deyip vurduk kendimizi kızılay sokaklarına. Bi çocuk çıktı yolumuza "abla nolur bana bi ekmek al" dedi. Yazıkki bu dilenci manzaralarına çok alışıgız. Geçip gittim önünden, aklım biraz ilerledikten sonra başıma geldi. Bu seferkinde bi değişiklik vardı. Abla bi ekmek parası, okul harçlığı ne bilim ilaç parası, vesayre dememişti, "bana bi ekmek al nolur" Bildik,alışıldık sözlerden değildi onunki. Birden durup geri döndüm ve arkamda gördüğüm ufalmış, omuzlarını çökütmüş, yürümeye bile mecali olmayan çocuk "abla inanmıyosan sen al".dedi... Hiç gözümün önünden gitmiyor, hali içime oturdu ya, bi an kendimi düşündüm onun yerinde... Sokak ortasında hıçkıra hıçkıra aılamak geldi içimden.Nasıl bi dünyada yaşıyoruz biz ya, nasıl bir ülkeyiz, nasıl insanlarız... O çocuk ve onun gibi yüzlercesi.... Ne olacak, hadi bu akşam doyurdu diyelim karnını, peki ya yarın, ya ondan sonraki günlerde???
İnsanlık mı öldü? Nerde bu bebelerin anası, babası??? Asıl tam burda sormak gerekiyo meşhur soruyu, NERDE BU DEVLET, NERDE BU MİLLET???
Birileri (sözüm ona iftar sofrası) bi kuş sütü eksik sofralarda keyfinde aleminde, birilerinin ne yiyecek ekmeği var, ne başını sokacak bi yeri.
İnsanlığımdan utandım bu akşam, elimden hiçbişey gelmeyişinden. Şehrin en lüks, en kalabalık yerine gidip bagırmak geliyor içimden, "Bu nasıl adalet,bu nasıl insanlık"
Herkes kendi halinde, kendi derdinde yaşayıp gidiyoruz,
Bu gaflet uykusundan ne zaman uyanacagız, insanlık nereye gidiyo???

19 Eylül 2007 Çarşamba

cancan bişeyin kısaltması olmaz olurmu, hayatın kısaltması...
Başkaları senin aşk dediğin şeyi hiç acımadan en güzel yerinden makaslıyor, hiç yürekleri sızlamdan ve sen aşkına mı yanacaksın yoksa ona verdiğin değeri aslında hiç haketmediğine mi diye düşünürken ömründen ömür gidiyo, hastalıklara tutuluyosun vesayre vesayre vesayre...
Ve büyük aşkın hayatının kısaltması oluyor, ne acı....

19 Eylül 2007 Çarşamba 01:04
Sunshineciğime yorum yazmışım, bidaha okudum iyi de yazmışım, içten yazmışım. Yazıkki haklıyımda;(((

18 Eylül 2007 Salı

Ramazan

Ramazan geldi ve ben canım annemin kıymetini bi kez daha anladım. Ya ne zormuş her gün iftarda ne pişirsem, sahura değişik ne yapsam diye düşünmek. Evde annem bu işleri tek başına gayet güzel yürütürdü, şimdi biz öğrenci evimizde 4 kişi üstesinden gelemiyoruz.
Ve çok ilginçtir Ramazan başladığından beri kendimi evin annesi gibi hissediyorum niyeyse???
Sahur oldu ben hala yatamadım, tedirgin oluyorum çünkü uyanamam diye. Yatmıştım ama biraz önce geri kalktım, uyuyamadım çünkü... İçimde hep bi tedirginlik ya saati duymassam uyanamassam diye. Kendim için de değil yatarken kızlara sizi ben kaldırırım demiştim de benim yüzümden aç kalırlar diye korktum. Hem çok değişik bi duygu sofrayı hazırlayıp "hadi kalkın sahur oldu demek" nedense mutlu oluyorum bunu yapınca.
Gittikçe anneme mi benziyorum acaba???
Yoksa yemek düzenimizle beraber fikrimiz, ruhumuz, insanlığımız damı değişiyor acaba Ramazanlarda???
Sebebi herneyse bilmiyorum, ama bildğim bişey var MUTLUYUM, hem de uzun süredir hiç olmadığım kadar;)))
Çok şükür Rabbim.

15 Eylül 2007 Cumartesi

Hiçbişeyi özlemedim içim çekmeden geldim buraya. Ama gelince farkına vardım ki ev arkadaşlarımı çok özlemişim ya. Farkında olmadan kardeş gibi olmuşuz, ayrı kalınca nasıl öslüyomuş insan.

EEE tabi özleyip kavuşunca da kuduruyo insan, Geldiğimden beri yapmadığımız kalmadı ya. Bu kadar çok güler mi insan? Yok biz sapıttık ama. Salıncağa ters binmek mi istersiniz, aynı tahtıravelliye aynı anda dört kişi binmek mi? Hele iftar yemeğimiz tam bi facia... Hurma hırsızına çıkcadı adımız az kalsın, garsonlar bize hurma yetiştiremedi. Hadi o neyse nüzhet "Evde kekik bitmiş" deyip masadakini peçeteye döküp çantaya atmas mı. Çay geldi tabi biz doymak bilmeyen insanlar aynı anda iki bardak çay önümüzde... Sonra bi de "Bi PORSİYON daha peçete alabilirmiyim" diye ıslak mendil isteyen insan evlatları var tabi.


Sayın ev arkadaşlarım!!! Bakın acıyın bana lütfen Derya İstanbula dönene kadar şu çılgınlığın dozunu biraz azaltın.

14 Eylül 2007 Cuma

Tüm yollar Ankara...
Tatil bitti yine burdayız. Üstelik Ramazan.
Neden bilmiyorum ama bu sefer hiç özlem yok içimde. Hiç canım çekmedi gelmeyi ama elim mahkum.. Geldim işte yine. Belki de Ramazandandır diyorum. Evde iftar, sahur ayrı bi keyifli. Hele iftar... Ya çok güzel bütün aile aynı anda oturup kalabalık bi sofrada yemek yemek. Sahip olduklarının kıymetini anlıyo insan. İftar sofrasında hem karın hem de ruh doyuyo sanki ne güzel. Çok şükür Rabbim. Bize böyle keyifleri yaşamamıza vesileler yarattağın için.
Sevgili bloggerlar hepinize hayırlı ramazanlar.
Bu mübarek ay hayırlara vesile olsun inşallah.
Dua ile...

14 Ağustos 2007 Salı

Sevgili blog, bu akşam ben gider. Yaz okulu diye yakındım durdum ve işte bitti bugün. Ama ben de bittim. Sınav dönemlerimin olmazsa olmazı miğde ağrılarım tuttu yine. Midem çok bulanıyo. Kendimi hiç iyi hissetmiyorum. Yarın nasıl yolculuk yapacağım onu da bilmiyorum. Ay ne sorunlu bi insan oldum ben bu aralar ya.

11 Ağustos 2007 Cumartesi

BALGAM OPERASYONU

Bu gece yoğun çalışıyoruz.
Canım arkadaşım sunshineciğimin ciğerlerinde bi problem var bu ara. Nefes almakta güçlük çekiyo ve o nefes alırken araba motorlarının çalışması gibi garip sesler çıkıyo.

Dediğine göre çiğerlerinin üzerinde yara oluşmuş gibi ve o öksürdükce yara acıyomuş. Canım arkadaşım benim ya,,, Senin canın yanarda biz sana çare bulmazmıyız.

Tabi hemen elvin karabiberli ıhlamuru dayıyo. Ve ben de suyu kaynatıp buharını burnuna dayadım. O tecrübeliymiş bu konularda. Başına da çarşaf kapatması gerekiyomuş. Neyse onu da kendisi yaptı.
Elimde peçete bekliyorum başında bi avuç balgam için ama bizim kız beceriksiz bu konularda. Bi türlü çıkaramıyo. Bir iki öksürdü falan tamam dedik. Oldu bu iş. Ama boşuna sevinmişiz. Beceriksiz çıkardığımız balgamı da geri yuttu.

O kadar buharı cigerlerine doldurduğumuz için karnında oluşan gaz da cabası.

İyilik mi ettik kıza kötülük mü anlamadım. Aklıma yapcak başka bişey de gelmiyo???

Napmalı ki balgam söktürmek için acaba???

10 Ağustos 2007 Cuma

AMA

AMA
Sanma ki sen gittin diye hayat bitti
Sanma ki ben sensiz yaşayamam
Sanma ki seni bi kez daha affederim
Bu sefer bitti.
Elbet hasret de biter bir gün
Acı da hüzün de
Sen de bitersin.

GİTTİN???

Sen gittin
Bakışına hasret kaldı gözlerim
Sesini özledim
Gülüşünü, duruşunu, dokunuşunu...
Geceler boyu dertleşmeyi
Uykusuz kalmayı özledim senle birlikte.
Sarılmayı, omzuna yatmayı
Ellerimi avuçlarına alıp
Parmaklarımı kırarcasına sıkıca tutmanı özledim
Sanki hiç bırakmayacakmış gibi
Bana derdini anlatmanı özledim
Ve sana dert anlatmayı
Kavgayı özledim senle, küsmeyi, küsebilmeyi


Sen gittin
Kızgınlığın, kırgınlığın kimeydi bilmiyorum
Ama gittin
Ve ben herşeyinle sana hasretim...

9 Ağustos 2007 Perşembe

HEP AYNI

İşte yine gece ve benim yine uykum yok.
Yine oturuyorum. Bu akşam bişey yazmak da istemiyo canım düşünmek de. Sabah dersim var. Hem de materyal;(((
Hadi bu akşam zırvalamicam. Saçmalicak bile halim yok.

Sinirliyim de zaten. Kırk yılın başı canım bi film izlemeyi çekdi. Çok da merak ediyodum Son Osmanlı Yandım Aliyi ama izleyemedim. Çünkü geri zekalı çocuk bozuk cd satmış bize.
Zorla küfrettiriyolar insana ya gece gece sanki az günahım varmış gibi.

8 Ağustos 2007 Çarşamba

Eski Günler

Yine bilgisayarımı aldım kucağıma sitelerde avare dolaşıyordum ki kayhan bi yazı yazmış. Nazlı Yarim dizisiyle ilgili. Bi de türkü koymuşki sayfasına laz damarımı kabarttı birden.
Zaten gidemiyorum bu yaz oralara iyice dellendim.
Şimdi ne vardı evimde kös kös oturmak yerine Görelede olsaydım. Tam fındık vakti şimdi. Bahçelerde fındık toplasaydım, çay makaslasam, ot biçseydim. Ay ne güzel olurdu fındık bahçesinde yemek yemek. En kral piknik halt etmiş yanında, o yemeğin tadı başka hiçbiyerde olmaz. Bir de bi türlü doymak bilmessin bahçede, yedikçe yiyesi gelir insanın.
Ay annemler orda şimdi, konuştum da yağmur yağıyomuş. Bahçeye gidememişler. Yirmi yirmibeş gün fındık toplardık, bitmez di bizde dua etmeye başlardık o vakit yağmur yağsın da bahçeye gitmeyelim yatalım diye. Ne güzel olurdu teneke çatıya yağmur damlaları hiç bi şarkıda olmayan eşsiz bi melodiyle vururken, duvarları lambir odada çam kokusuyla uyumak.
Şimdi olaydım oralarda. Hazır yağmur da yağmış toprak kokuyodur mis gibi köyümün yolları.Doya doya çekerdim ciğerlerime o kokuyu.
Meyveler de olmuştur şimdi. Ağacın en ince dalına çıkıp, rüzgarda sallanarak çatlayana kadar yerdim eriğini, kızılcığını, taflanını...Dedem kızardı bana dal kırılcak düşceksin diye. Olsun kırılsındı. Aşağısı yakın nasıl olsa hiç mi düşmedik sanki ağaçtan. İncirler de olmaya başlamıştır ne güzel. Ya da dalardım ananemin bostanına dikenli dikenli çiçeği burnunda köy hıyarını yıkamadan katur kutur indirirdim mideme. Kahvaltıya aney çörek yapardı tereyağını sürüp, şekerleyip yerdik bi güzel. Ya da yengem burmalı yapardı bize, yanında da bi güzel çay demlerdik, otururduk balkonumuzda, yağmuru dinleyerek. Dayanamayıp erkenden olgunlaşmış bi mısır bulmak için bütün tarlayı arşınlardık.Bulduğumuz mısırları közlerdik. Sonra dedemin armut ağacından armut çalardık. Gerçi çok ilginç o ağaç bi kaç tane armut veriyo ama her biri abartısız yarım kilo. Eee tabi dedem de armutların sayısını biliyo doğal olarak koparmaya kıyamıyo biraz daha olgunlaşsın diye bekliyo ve her seferinde bizim armut çaldığımızı anlıyo ama napalım. Eminim dibine düşmüştür, kaybolmuştur yalanını da hiçbizaman yemedi;)))
Harmanda uğraşıyo olurdum şimdi. Yağmur geliyo ört fındığın üstünü, güneş göründü aç. Yok yok gögün gözü karardı derdi ananem en iyisi biz örtelim;))) Bademleri patoz çizmesin kışta yeriz, hazır evdeyken gelin elimizde ayıklayalım şunları derdi ananem. (Karadeniz kadını işte her daim yapacak bir iş bulur) Merdiven altına oturur fındık ayıklama yarışı yapardık. Yağmur dindimi de hemen bahçeye ay ne iğrenç olurdu o zaman fındık toplamak. Bi dal çekersin, bütün çiğse börtü böcek suratında, Bide dalı bakmadan tuttuysan sülüğü avuçladın gitti ellerin yapış yapış. Ne gırgır olurdu bahçede gülmekten yerlere yatardık. Salı günü gelirdi. Salıları bizim gezme günümüz. Dondurma yemeye giderdik çarşıya.
Sonra dayımı kafalayıp denize kaçardık akşamları bahçeden erken çıkıp. Üzüm ekmek yerdik sahilde.
Ekmeğin kıtığı benim tabi kimselere kaptırmam. Doğum günümde yaklaşıyo, dayım bana çaktırmadan bi pasta kapıp gelirdi göreleden. Ya da şerefime pide ısmarladı. En olmadı Akçabat köftesi alır kapıda ızgarada pişirirdi. Yanında buz gibi ekşi ekşi yayık ayranı. Akşam onu yerdik. Gece oturmasına giderdik komşulara. Dedem ananeme laf atar, onunla uğraşır dururdu ne güzel gülerdik biz de. Yaylaya çıkardık, buz gibi su bi de mangal yaparladı bizimkile, et yemeyen benim bile canım çekerdi. Dikenlerin arasına dalar kolumuzu bacağımızı yırtarak bögürtlen toplardık. (Bu arada kırk yıllık diken çileğine niye böğürtlen dediysem;) Boztepeye çıkardık belki de. Semaverle gelirdi çay. Doya doya içerdik Karadenizi tadı hiçbiyerde olmayan tavşan kanı çayını. O güzelim manzaraya karşı. Bütün her yer ayağımızın altında sanki. Böylece geçirirdik Ağustosu oralarda. Sonra dönerdik İstanbula. (Bu arada 1 ay boyunca aralıksız yediğin için dönüşte hiçbi kıyafetine giremezsin. Bi kıyafet sıkıntısı başlar en sonunda çareyi beline hırka bağlamakta bulursun.)
Güzel günlerdi özledim. Keşke bu sene de gidebilseydim. Kendime gelirdim ne güzel.

7 Ağustos 2007 Salı

SENİN YÜZÜNDEN

Yüzümde sivilce oldun
Saçımda beyaz
Kaybettiğim kilolarım oldun
Ve gözaltlarımda oluşan mor halkalar
Eğer dudağımda uçuk çıkarsa bu gece
Onun da tek sebebi sensin biliyorum
Daha ceviz beyinliyi de bitirmedim
Okuyasım yok
O da senin yüzünden
Zaten su da yok bulaşıklar birikti
Kesin bunda da bi parmağın var
Uykumu kaçıran da sensin
Hava da senin yüzünden bu kadar sıcak
Zaten yaz okuluna da senin yüzünden kaldım
Elektrik de kesilir şimdi senin yüzünden
Ne gudubet adammışsın
Bunları düşününce gittiğine sevinesi geliyo insanın
Ah bi sevinebilsem...
Ya aynaya baktım da tipimi görünce bunları yazasım geldi. Sabah oldu ben daha ayaktayım. Yazdıklarıma bak ya okuyan beni deli sanır. Saçmaladımmı yoksa sapıttım mı ben de farkında değilim. En iyisi ben gidip yatayım ya:)))

4 Ağustos 2007 Cumartesi

AY BENİM ARKADAŞLARIM SÜPERLER YA

Sayın blog arkadaşlarım bunu size anlatmassam çatlarım;)
Malumunuz Ankarada susuz günler başladı. Bu da yetmiyormuş gibi dün gece bir de elektriğimizi kestiler. Yani biz öğrenci evimizde tam bir sefil hayatı sürüyorduk ki edanı nüzheti korkutma girişimi geceye bomba gibi düştü...
Canım nüzhetim uykum geldi deyip kendini benim yatağıma atmıştı. Saat geceyarısını geçeli çok oluyodu. Ben ayıptır söylemesi tuvalette insani bi ihtiyocı gidermeye çalışırken birden ortalığa bi karanlık çöktü. Kızlar bana bi oyun mu yapıyo diye düşünmeye başlamışken ev nüzhetle edanın kahkahalarıyla inlemeye başladı. Üçüncü ağızdan aynen aktarıyorum olay şöyle gerçekleşmiş.
Bütün ev karanlık, sıcaktan dolayı cam açık benim zavallı kankam yatağımda biraz tedirgin uyumaya çalışıyo. Ve evimizin en muzuru edanın aklına cin bi fikir gelir. Odanın kapısını yavaşca aralar ve yerde sürünerek odanın loşluğunda yatağa doğru yaklaşır. Nüzhet tabi korkudan yusuf yusuf napsam diye tutuşur etekleri. Tam o anda içgüdüsel olarak yaklaşma yaklaşma diye bağırmak ister ama o da ne??? Nüzhetten bi ses yükselir çığlık çığlığa BUDiYiM BURDiYiM BURDiYiM;)))
Ey korku sen nelere kadirsin, neler yaptırıyosun insan evlatlarına...
Biz bunun üstüne bilgisayarlarımızın şarjı elverdiğince korku filmi izlemeye karar veriyoruz hazır ortam müsaitken. Ama korkmak ne mümkün birbirimize bakıp gülüyoruz hala. Çünkü hiçbirimizin aklından çıkmıyo, kulaklarımızda bir ses çınlıyo... BURDiYiM BURDiYiM BURDiYiM...
Ya sanırım ben çok şanslıyım. EEE herkese nasip olmaz dimi böyle orjinall insanlarla yaşamak. Ay hala gülüyorus ya. Canım arkadaşlarım hep böyle kalın olulr mu?

30 Temmuz 2007 Pazartesi

CANLARIMA


Ya ne ilginç yaratıklarız. Bi anımız bi anımızı tutmuyo. Bütün gece ağladım. Sabah gülerek okula gittim. Okulda bişeylerin ağırlığı çöktü üstüme zor tuttum gözyaşlarımı. Sonra eve gülerek geldim.Hep şikayet ediyorum halimden, acılarımı yazıyorum ya. Aslında nankörlük ediyomuşum. O kadar da kötü değilmiş durumum. Gidenler kadar kalanlar da varmış. Dostum dediğim bana değer veren, beni dinleyip, yerine göre nasihat edip, beni toparlamaya, kendime getirmeye çalışan dostlarım. Rabbim herşeyi zıttıyla yaratmış diye inanıyoruz ya. Sonuna kadar haklıyız bence. Sadece kendini düşünen, bencil insanlar olduğu gibi çevresindekilere değer verenler de kalmış aralarda. Benim için çene yoran, benim yüzümü güldürmeye çalışan insanların da olduğunu görmek kendime getirdi beni.
Çok şükür Rabbim. Bana verdiğin her dost, her iyi insan için. Başımı koyup ağlayabildiğim her omuz için. Derdimle şişirebildiğim her baş için. Beni iyi görmek isteyerek bakan her göz için. Bana kıymet veren her yürek için. Bana derdini anlatacak kadar güvenen herkes için. Ve herşey için çok şükür Rabbim.
Bu yazımı üzerine alınan ve alınması gereken herkes!!!
Duyun sesimi hepinizi çok seviyorum. Hepinize çok teşekkür ediyorum. Birilerinin kırıp döktüklerini toplamaya çalıştığınız için. AŞK YALANMIŞ ANLADIM AMA DOSTLUK İÇİN HALA BİR ÜMİT VAR.

27 Temmuz 2007 Cuma

Bugün....

Ya beni sarmaya başladı bu blog işi. Canım biraz sıkılsa ya da yapcak bişey bulamasam bloğa dalar oldum valla Edacım ne deyim birbirimize benzediğimizi iddia eder dururduk şimdi tam oldu, tam benzettin kendine:)


BU GÜN TARİFSİZ BİR SIKINTI VAR İÇİMDE
SENİ GÖRÜP DE KONUŞAMAMANIN VERDİĞİ BİR SIKINTI BELKİ DE
ÜZGÜN HALİNİ GÖRÜP DE DERDİNİ SORAMAYIŞIMIN SIKINTISI
YANINDA AKLINDA EN KÖTÜSÜ DE KALBİNDE OLAMAYIŞIMIN SIKINTISI
SÖZ VERMİŞTİM KENDİME
YIRTIP ATTIĞIM RESİMLERLE UNUTACAKTIM SENİ
NUMARALARIN ADRESLERİNİ SİLDİĞİM GİBİ TELEFONDAN
ADINI DA AKLIMDAN SİLECEKTİM
VE SEVGİNİ DE KALBİMDEN
AMA OLMUYOR İŞTE
HALA TİTRİYOR YÜREĞİM SENİ GÖRÜNCE
BACAKLARIM BENİ TAŞIMIYOR
OLDUĞUM YERE YIĞILACAK GİBİ OLUYORUM
SÖZLERİM DÜĞÜMLENİYOR BOĞAZIMA
DİŞLERİMİ SIKIYORUM SUSUYORUM
GÖZLERİM ARIYOR SENİ
AMA GÖRÜNCE DE İNADINA BAŞIMI ÇEVİRİYORUM
ÇÜNKÜ BAKMAYA CESARETİM YOK GÖZLERİNE
KORKUYORUM ÇÜNKÜ BANA ESKİSİ GİBİ BAKMAZSIN DİYE
TUTAMIYORUM SÖZÜMÜ
VAZGEÇEMİYORUM SEVMEKTEN
VE HALA CANIM YANIYOR GİTMELERİNDEN

21 Temmuz 2007 Cumartesi

hayat

merhaba
Bu benim ilk yazım. çok sıkıldım ve yazma ihtiyacı hissettim ne kadar başarılı olurum onu da bilmiyorum?
Okumak da yaşamak gibi zor zanaatmiş;) Yaz okulu diye bi bela var başımda çakıldım kaldım Ankaraya. Üstelik de canım çok sıkkın...........
Nasıl bi hayat bu ya? Kimse kimsenin kıymetini bilmiyo. Herkes kendi derdine düşmüş. Kıymet verdiklerin bi gün var ertesi gün bakıyosun arkasını dönüp gitmiş. Dostluk arkadaşlık gibi KARDEŞLİK de yalan olmuş bazıllarına göre. Rabbim ne günlere kaldık yardım et. Güç kuvvet ver öyle bi dünya olmuş ki kime güveneceğini bilemiyor insan. Eskiler boşa dememiş "babana bile güvenme diye" Ne yapmalı acaba? Kimseye güvenilmez diye bir ömür paranoya mı yapmalı, yoksa yine birilerine güvenip yine yolda mı kalmalı??? Hangisi daha az yakar insanın canını, hangisi daha az yorar yüreğimizi? Karar vermek güç.
Bugünlerde böyleyim. En sevdiğim dediklerin bile sevmiyorum diyebiliyosa sevmenin ne anlamı var? Ya da en kıymetlilerin kıymet vermekten vazgeçebiliyosa kıymet vermenin??? Benim yüreğim yanarken, boğazım düğüm düğümken beni bu hale getirenler mutluluktan bahsedebiliyor. Ne acı... Ya ben çok basitim ya da insanların değerleri ucuzlamış bu ara.
Gülmek zor gelir mi insana? Sırf etrafındakileri de bunaltmamak için güler mi insan? Ya ne tuhaf şey hayat, birileri senin canını sıkıyor, yine birilerin canı sıkılmasın diye sen acılarını derine itiyosun... Ne tuhaf yaratıklarız. Ne zaman öğreneceğiz kendimize kıymet vermeyi, kendimiz için yaşamayı bilmiyorum. Keşke becerebilsem... Keşke hiç kimseyi düşünmeden, sadece canım istediği için yapabilsem bişeyleri ve canımın istediği gibi yaşayabilsem. Karşımdaki kırılmasın diye düşünmeden dilimin ucuna her geleni söyleyebilsem, yutmasam sözlerimi. İçime atıp ben düşüneceğime söylesem de biraz da karşımdakiler sorgulasa kendilerini. Ama dedim ya çok zor... Sanırım benden adam olmaz? Böyle gelmişim böyle giderim ben. Geç kalmışım. Değişmek için, konuşmak için, gönlümden vazgeçip aklımı dinlemek için, ve şu anda farkında olamadığım bilmem ki daha neler için çok geç kalmışım...